30 Aralık 1971 Perşembe

hal bildirisi

hal bildirisi
zihin bölgesinden gelen ne varsa içine atılmış deriiin zarfın açılışı törenle yapıldı. 


merhaba dünyalı,
çantamda bir koca külçe heyecanla gidip geliyorum kaç zamandır. kocaman, ağır falan da. dağınık sayfaları düşlerle birleştirme limited şirketi ve diğer el ve giysi sahipleri bu işten hemmen sıyrılıp, ellerini, eteklerini çekmedikçe diyemeyeceğim, çünkü acilen çekmek zorundalar. zaman dar ve yürekler ağızlarda gidip geliyor. 

tüm galaksi telaşta. acil durum, acil durum! duyularını yerlerinden çıkartıp ceplerine sokuşturan ay'la güneş'e bir haller olmadan, yeni bir krater düşmeden, bir patlama olmadan; hemen!

acil durum! 

acil durum!


imza                             
dağınık sayfaları düşlerle birleştirme ltd. şti. çalışanı sasely



***************



demek istediklerim karıştı, fazla karıştı hatta. kafamla doğru orantılı olarak mikserlik yaptım işte. :p
gerçi şurdan bakınca bilmece gibi de duruyor hani! :p





hal bildirisi zarfının köşeciğinde kalmış bir toz zerreciği
vakit dar!
gece vakti göz kırpıp akıl çelen yıldızlar fenerimiz olurken,
gizli hazinenin sahiciliği ay'la güneş'in ruhunu gülümsetsin. 





20 Aralık 1971 Pazartesi

yeni dünya

kendine doğru; 
“benim küçük dünyam… benim küçük dünyam…”

tüm gün kendine kendine bunu tekrarlatarak geçti durdu bir kararın izinden. durdu…
durmamış daha; zaman…

adımlarını hızlandırıyor onlardan kaçmak için. nasıl bir kovalamacadır bu?

yansımaları duvarda, kaldırımda, elbisesinde, havada; düşünceleri aklında, korkusu göz bebeklerinde.

-adımlar hadi daha hızlı! yetişirlerse mahvolduk. oraya varırsak temizinden, tamamdır bu iş. koşun!

onu merak ediyor ardındakiler. ona karışmak istiyorlar, kollarını uzatıyorlar dillerini uzatıyorlar; ellerini, dillerini; aklından geçenleri okuyorlar onun. özgürlüğünü…

bir süredir aklında bu cümle dönüp duruyor, bir kararın izinden; “benim küçük dünyam…”
yeni bir dünya inşasına başladı; planlar, projeler, malzemeler, düş yatırımı daha neler neler…
ya bunlar kim? bu yüzü olmayan şekiller? hep peşindeler… bazen önündeler, bazen hiç yoklar, kayıplar, çoğu zamansa hemen ardındalar, onunlalar. kimler?

-gölgeler…

gözünde kestirdiği hedefe gelene kadar peşinde olacaklar. kesin.
kesin…
-kesin şu kovalamacayı!

adımları hızlanıyor.
yolda rastladığı güzel taşlar var. çabuktan eğilip alıyor onları, “temize çıkınca uzun uzun sohbet eder tanışırız” deyip cebine atıyor.
bir taş…
iki taş…
üçüncü taş…
dördüncü…

güvenli bölgeye az kaldı yavrum, işte köşe orda.
-koş!
-işte ordayım, geldim. bir adım kaldı. geniş, kontrollü bir açıyla dönüşü yaparsam… iyi de köşenin öbür tarafını göremiyorum ki.

cebindeki destelerce ahbabı yokladı, ordalar, ona sesleniyorlar; “dikkatli ol!”

ve köşeyi dönmek için geniş bir açı belirleyip adımını saldı peşindekilere inatla.

ona da ne!
-böööö!!



planlar bazen plan dışı gelişebiliyor... 



“benim küçük dünyam… benim küçük dünyam…”





12 Aralık 1971 Pazar

bir karar alınıyor bu akşam...

bir karar alınıyor bu akşam.

kızla çocuk kilometrelik masaya oturmuş ve uzun uzadıya düşündükleri kendileri dahil kimse tarafından bilinmeyen bir konu hakkında yeniden adım atıyorlar. bir şeyleri değiştirecekler kendilerinde bu kararla. kız değiştirecek daha doğrusu, çocuk da ona yardım edecek ve belki o da yuvarlanacak kızla.
kızla çocuk kendilerini belki de bir ölçüde kandıracaklar.
gözlerini yumup.

işe kızın sindiremediği şeyle başlamak en güzeli diye düşündüler önce.

-çocukla.

balyozlarla, bıçaklarla saldırdırlar çocuğa; işi biter gibi oldu ufaktan.

bu işte hisleri figüran tayfasında bile yeri yok.




-ufukta görülen... ufukta ne görünüyor?





kız, kısa zaman önce zaman doldurdu oğlanın tekiyle; zamanın kum taneleri aklının hava boşluklarını doldurdu zamanla; taşanlar kalbine aktı; boş zaman tüm ruhunu ele geçirdi zamanla. "boş zaman" şarkısı uydurdu kız diline, doladı diline o şarkıyı, her sabah onunla uyandı, sabah ve akşam.

-kum tanelerinin sahici sahibi nerdeymiş, kimmiş?
-çok gezermiş, çok bilirmiş.

kızın gözleri aracılığla... "zamanın zamanı doldu" deyiverdi bir gecede oğlan! yer yarıldı, boşlukları işgal etmiş tüm taneler içine gömüldü. bir gecede.
-bir gecede.

def oluş, o def oluş oldu oğlan için, bakan oldu ama gören olmadı bir daha oğlanı.
-bir gecede.





bir gecede bir karar alınacak.
bu gece.
oğlanın geri aldığı kum tanelerini kız çocuğa devretmeyecek bu kararla.
-boş zamanları yok avuçlarında.

karar alınacak gibi. kızı değiştirecek bu karar.
ufukta ne görünüyor?
ne var orda?
kim değişecek?


çocuk, kızın yüzünü göremeyeceği kadar uzun olan masanın bir ucundaki yerinden kalktı. yaklaştı kıza doğru. elinde kum tanesi yok. aklında kum tanesi yok. yavaşça silüeti silikleşti.

ve bir ruh kızın elini tuttu. 



gün gösterisi

bir sonbahar günü düşün...

yazın sıcağıyla kavurduğu ne varsa, yaza olan "daha çok yakar uslu duralım" düşüncesi yüzünden ancak sonbaharda rengini atmaya başlamış.

cennetin sararmış elbisesi gibi bir çayır olsun bu; ucu görünmeyen; başı, sonu, sağı, solu...
el değmemiş ruh mezarlığı...

düşün...

her gece parıltılarıyla karanlığı bölen ay ve yıldızlar ya da özgürlükleriyle böbürlenen kanatlılar veya heyecan uyandıran güzelliklerine rağmen herşeyin "güzellik" olmadığını soludukları havayı bırakırken canlarını da bırakarak ilan eden kelebekler değil buranın sahibi. onlar burada sadece misafir, oyuncu, arkadaş, anı kahramanları, mezar sahipleri... kendilerine tanınan sürede, kendilerine vadedilen bu alanda gösterilerini sunan hatıralar onlar.

düşün ki yıldız kayar...
ne kadar ruh varsa oynaşan, hepsi mezarına kapanır.

günse bencildir! geceyi, geceyle beraber ayı, yıldızları öldürür güneşini doğurmak için. aynı gün heveslendirir kuşları, yollarını aydınlatır terk etmeleri için bu çayırı. gün bencilce davranır; yeniler bu herşeyi, bitirir ve başlatır bu dansı, tanımadığı ruhlar salar çayırın üstüne, "tanışın" der; bencildir işte!


ve yeni güne kadar, yeni ruhlarla dans başlar.

9 Aralık 1971 Perşembe

bilmece

bir dilek tutalım. 
bir dilek tutma vakti.
tam zamanı.
ortalık sessiz.
kimse yok.
dilek var.
ben yok. 
dilek var. 
dilek yeter.
bir dilek tutmanın zamanı.
tam zamanı.
yakalamanın vakti zamanı.
kaç dakka öncesini?
beş dakka.
beş nokta bir dakka.
beş nokta iki dakka.
dakka.
dilek tutmaca.
dilek neyse?
dilek sadece.
hupp.
tamam bu iş.
dedim içinden.
dileğin içinden dilek tuttum ben.




bilmece. =)

6 Aralık 1971 Pazartesi

ayna

aynanın önünde. saatlerdir oturuyor. hiç kımıldamadan.

kuyrukları uzayı delecek bir araba hareket ediyor. elini dudaklarının bitiminde gezdiriyor farkında olmadan usulca, kırmızı eldorado'nun ayak izlerinde. içindeyken radyo dinlemek yerine onunla konuşmayı yeğlediğini anımsıyor; hatta birkaç kelime yapışmış oraya ona söylemeyi unuttuğu. elleriyle dokunuyor onlara. ellerine bakıyor bakışları, elleri aynası oluveriyor uçuk renkleriyle. üstünde, kırmızı eldorado'nun jantlarına takılmış çamur lekeleri, geçtiği yollar. sol elinin üstündeki ben, eldorado'nun sol kapısına babasına belli etmeden kazıdığı yaprak...

aynanın karşısında saatlerdir. bazen daireler çizerek aklını tarayan gözleri dışında orda, hiç kımıldamadan.

liman caddesi'ndeki büyük evin terasında bağdaş kurup oturmuş bir grup çocuk. keyfi gelince seslenen martılarla, heybetiyle böbürlenen gemilerin dışında bir şeyin sessiz geceyi bölmesi bekleniyor heycanla: "bu gece bir yıldız kaymalı."

haftasına, tutulan tüm dileklerin gerçekleştiğini gördü bir çift göz, etrafı berrak ve gergin.

kenarlarda dolaşıyor gözleri. donuyor bir noktada, kararsızlıktan olsa gerek. derin birkaç hat var. kısalar. sabitler. "dileklerimiz de derindi hep, hepsi ve hepsini de görmüştüm."

aynanın karşısında, "dahalar"ı bekliyor. saatlerdir.

"... veee sonsuza kadar mutlu yaşamışlaaaarrr..."

dışarıdan bir ses tıklatıyor kulaklarını sanki bir yabancı gibi. hatırından öksürük sesleriyle atılmış ahenkli bir ses. "sonsuzluk" en sevdiği kelime diye en güzel o kısmı söylerdi, kulağına en kısık o kısım geliyor misafir sesle.

sonsuzluk...

aynanın karşısında bekliyor saatlerdir. kendinden bile çok yüz görmüş, halaysa tazecik aynanın karşısında.

korku... merak... zaman.

aynanın karşısında bunca vakit görmek istemediğini görmeye oturmuş, görüyor. kendi telaşından zamanınkini fark edememesi şaşkınlık verici; "sonsuza kadar..." diye silik mırıltı dökülüyor dudaklarından, kulağına çalınandan duyamadığı. ve daha yüksek mırıldanıyor; "sonsuza kadar..."

minik bir nem konuyor eldorado'nun ayak izine, geçtiği yolları yaşlıyor.