27 Aralık 1975 Cumartesi

güzel haberler telefonla geliyor bu aralar... 

sarı, çizgili iki yaprak gülümsetebildiyse, balıkçı doğru işler yapıyor diyebiliriz. 
elime alamadığım, dört duvarda tutsak, can emeğinden kitap ayracım var benim! =)

26 Aralık 1975 Cuma

dilini bilmediğim bir filmin müzikleri yanımda; dilden dile çeviriyi bırak şimdilik ne dediğini anlamıyorsan cümleleri sen kur o halde. uydur. hatta belki, filmleri de en heyecanlı yerinde bırakıp sonunu kurmak daha güzel olur. bunu yapan bir film karakteri hatırlıyorum, benimle aynı fikirde olanlar varmış!

sevemedim seni 2016. nabzımı zorlayan yerinde bırakamadım da! 

senden daha fazla parçalanacağını bildiğinden, çok sevdiğin birine hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyerek bakmaya çalışmak... bak bu iliklerimi kurutuyor! 
gidiyorsun 2016. 
daha ilk adımlarımı atarken yanımda olanlar, ilk adımlarını atarken yanında olduklarım nerede? son gecende, seninle ordan oraya savrulan nefesleri, giden canları düşünebilir misin? göğsüme binmiş koca taş, tanıdığım, tanımadığım kim varsa. önceden daha mı güleçtim ne? belki fazla dalıyorum bir yerlere. dinledikçe güneşli gökyüzünü anımsatan şarkılarım nerede? 

o haklı, "yılların adı olsa, bu yılın adı eksik ya da özlem olurdu." derken. 
seni sevemedim 2016. 




29 Kasım 1975 Cumartesi

istediğim ne biliyor musun? duvarları yosun yeşili kocaman bir odada, içinde kaybolabileceğim bordo renkli bir berjerde dinlenmek. camında koyu yeşil tül, iki kanat koyu mor perde olmalı. eski odam gibi... bak sadece boş oda diyorum; dört duvar; bu saydıklarımın dışında bir şey olmadan. belki ara sıra gevezelik yapabileceğim birisi ve onun koltuğu. belki de tek, tek başıma. sakin, sessiz, huzurla. yapacaklarım, yapamadıklarım, yaptıklarım arkamdan gelmeden. adımı seslenen olmadan. adını bile bilmediğim biri belki yanımdaki. "ad" olmadan, anlatabileceğimiz.

son iki gündür çok ıslaksın istanbul. senin damlaların kabuklarımı kabartıyor.

19 Kasım 1975 Çarşamba

30 Mayıs 1975 Cuma

her gün bir gidiş hevesiyle uyanmalar başladı. dönsem dursam günlerce, bilmediğim yerlerde. ne olur? fark ettim ki dualar da bir işe yaramıyor. belki de yanlış kelimelerdeyim. ve tabi kararmış taşların önünden geçerken, işte bir anlık nefes ya bu, gidesi var. ne önemi var? 

hangi dua iyi eder bu ruhu? 


15 Mart 1975 Cumartesi

kayıp mayıs

nisan heyecanlandırıyor. bu sefer de kışı sevemedim. olmayacak hayallerden, kışın kasvetinden kaçmak için nisan'da gözüm. 


15 Şubat 1975 Cumartesi

"toprak kokusunu duyuyorlar mı?" 

eski, bazısı kırılmış, devrilmiş, kimsesiz mezar taşlarının yanında yeni mermerler, siyah dualarla ve unutulana kadar dimdik kalacaklar. aceleyle giden trenin camı alıyor onu. "gel!"diyor koku. "huzurla uyuturum seni, gel." başını çeviriyor kız, korkuyor, "henüz değil."

umut dolu şarkılarla danslar etmek var adım adım. 

aklının köşesine yapışıp kalmış anılardan onun olanlar her rüyada, karanlıkta, yazın sıcağında, kışın ayazında hortlayacak mı? öğrenmek için daha kaç kere uyumalı? büyümesi için daha kaç yalan onu tökezleyecek? acıdan kıvranmadan mavi giyebilecek mi? sorular, telaşlar, zaman; zaman, telaşlar, sorular; telaşlar... alın götürün tüm bunları, örtün toprakla!

kar soğuğuna rağmen gri şapkayı takmamıştı akşam. onundu ya da onundu, o vermişti ona, adam. taşlarda isimler ararken "artık aynalarla, duvarlarla, gri şapkayla konuşulmayacak!" diye geçirdi içinden, her kimse unutulur belki ya da taşlara yazılı isimler gibi o da zamanla seçilmez belki. adam.