12 Kasım 1974 Salı

ölüyorum yalnızlığından. buz gibi sessizliğin vuruyor yüzüme, sonra, bilmem kaç saat sonra... 
son günleri yaşıyor gibiyim. nefes nefese kalıyorum. daha çok, daha çok; her şey ne de farklı, ne kadar renkli, ben neredeyim? 

ilk defa zamanın önünü kesmek için koşmuyorum. geçmesin gitmesin. nereye gidiyor ki, gidiyor mu ki? 

ellerim mi kanıyor yoksa? 

sonra birde...
boş evlerden korkuyorum. 
her duvarda ben.
kanıma giren ben. 
bilmem kaç saat sonra, yine ben.
görünmeyen köşelerden gülümseyen.


20 Ağustos 1974 Salı

uğradığınız için teşekkürler. =)

paylaşacak bir şey kalmadı artık, gidebilirsiniz.

8 Ağustos 1974 Perşembe

bir şeyler oluyor.


elden bir şeyin gelmediği zamanlar vardır ya, sadece içine gömülür kalırsın, için seni boğar, aynı anda başka bir yerde başka kişiler başka şeyleri yaşarken, gülerken, içinde boğulmuşsundur bile.

bir soğuk ruhun aralarda dolaştığı hissi ensende biter. bir soğukluk... ruhları yakan, sesleri buz eden, diri diri kavrayıp boşluğa gömen. renkleri... zamandan kazıyor renkleri, peşinden sürüklüyor. zaman uzun, ölçülmez; ucu bucağı yok artık. griyiz. belirsiziz.


kanından kan, canından can verebilsen, paylaşsan neyin varsa. bir gayret, önce o sonra sen ayağa kalksan. 


böyle kesik kesik cümleler, derin güçlü soluklar yerine. yerine geçiyor bir şeyler, diğerlerinin.

26 Temmuz 1974 Cuma

gözlerinden öpmeye geldim.
nerdesin?

aklımdan geçenleri göremesinler diye 
gömüldüm yerime
seni bekliyorum. 

"git başımdan!"

merhaba blog! içimi dökmeye geldim. 

iş yerindeyim ve müdürümün istediği işi yapamıyorum; arkadaşıma söz verdim, şiir yazmam lazım ve iki kelimeyi bir araya getiremiyorum; takıntılarım arada bir fena yokluyor ama inatla alp'e gitmeme kararımı sürdürüyorum; insanlar fazla unutkanlar, fazlasıyla unutkanlar, bense buna karşılık fil hafızalıyım ve umursamazlar, bense ince ruhum sağ olsun kendimi bıktıracak kadar önemsiyorum; yine çok şey bekliyorum, inatla bekliyorum ve hatta ona inat bekliyorum ve ellerim boş bekliyorum; kendimden de bekliyorum, huyum bu hep bir şeyler bekliyorum ve ellerim bomboş bekliyorum. 

bu aralar gitme isteğim ağır basıyor. hep vardı ya bu aralar bir başka işte... herkese olur böyle şeyler; boğulur kalır, hareket edemez. biliyorum, kaçmak çözüm de değil ki benim tarzım hiç değil. işin en kötü yanıysa yapmam ve yaşamam gerekenlere rağmen hiçbirinin bağlamaması. bu işte bir tuhaflık yok mu? 



"mutlu muyum?"
-evet mutluyum. bunu bağıra bağıra söyleyebilirim hatta. gün boyu gülümseyebilirim de. sorun ne çözemiyorum ama yetmeyen bir şeyler var. mutluluğum da bağlamıyor gibi. benden ayrı yaşıyorum sanki. en fena olansa hepsini içimde tutmam. keşke mutlu olduğumu bağırabileceğim gibi bunları da çığlık çığlığa atsam içimden. yoldan birisini çevirsem, anlatsam ya da. derin nefes alsam ve gitse hepsi.   
  

8 Temmuz 1974 Pazartesi

soğuk suyun içine iki parça buz atıp erimelerini izliyordum ki... 

yüzmeyi bilmiyorum ben. 
parmak uçlarımdan akarken canım
kendi içimde... etimden akarken 
ben bulanık gözlerimle...



28 Şubat 1974 Perşembe

çoktur buralara yazmamışım.
her gün bakıyorum gerçi, neler olmuş blog tarafında, kimler neler paylaşmış gibi ama bende tık yok. her neyse, ölmedim yaşıyorum ve buradayım! =)

neler var neler yok dersem, hayatımın yine hızlı bir dönemindeyim. deli gibi iş başvurusu yapıyorum ve karşı taraftakiler de delirmişler gibi beni aramıyorlar, olacak iş mi yahu? :D tabi bu işin esprisi de çalıştırmak için superman isteyen firmalar da yok değil; camdan uçarak gelsin vs... gel gelelim bende 1-2 yerden aranmadım ve görüşmeye gitmedim değil ve hatta evrak toparlama aşamasındayım. mutluyuuum!! :p

peki başka başkaaa... çay-kahve. evde pinekleyen bir insan ne yaparsa bende onları yapıyorum. nutella-alışveriş-nutella. ya yok bu daha çok depresyon üçlemesi gibi oldu. evet saçımı da kestirdim!!

yığınla yapılacak iş var aslında. az önce gözüm okunacak kitaplara takıldı da "hızlı okuma" olayına girsem fena olmayacak gibi. 

tabi bu arada baktım olmuyor takıntılarımla ilgili de profesyonel yardım alayım dedim. tecrübelerim ışığında şunu söylemeyeliyim ki psikiyatrlar manyaklarla uğraşmaktan olsa gerek hafif kırık oluyor. yahu bir insana nerelisin diye sorarsın da "ilacı ne şekilde kullanıcam doktor bey?" sorusuna kırk çeşit şive yaparak "eczaneden ilacı alıp, kutuyu açacaksın" demek nedir? hey allahım, aklıma geldikçe gülüyorum :D 



böyle işte. hayat devam ediyor, yaşıyoruz. 
geçenlerde birisi "sence hayat nedir?" demişti. hayat bana hep "düzen" gibi gelir. sistem, her şey kendi kabuğunda bir varlık ve diğer oluşumlarla zincir gibi. biri olmasa değişecek şeyler var ve olması gerekeni yaşıyoruz. kaderci miyim neyim? bazı şeyler daha farklı olsa güzel olurdu ama evet, olması gerekeni yaşıyoruz. içimden geldiği için bunları yazdım mesela.

iyi geceler =)