10 Mart 1972 Cuma

bir şarkı var...

dolu dolu on sene önce, daha orta okul sıralarındayken dinledim yalnızlık mevsimi'ni. 
yalnızlık mevsimi bana hep fazla yoğun bir albüm gibi gelmiştir; karanlığı yoğun, tınıları yoğun, dizeleri yoğun, özgünlüğü yoğun. 
yalnız şiirler ve onların onlara yakışır, ıslak ruhlara ilaç tınıları... 


albümün şöyle de bir hikayesi var; kargo 97'de çıkarttıkları ikinci albümleri sevmek zor'dan sonra daha doğrusu albümdeki "şairin elinde" şarkısının popüleritesinden sonra iyi iş yapar ve plak şirketi büyük bir turne ayarlar. ama yaklaşık 35 konserlik turnenin daha başlarında turne iptal edilir; malum o dönemlerde türkiye'de rock müzik bugünkü gibi ne yaygın, ne kabul görür, ne de müzisyenleri benimsenir durumda. her neyse, ne diyordum... bizim adamlar'da turne iptal olunca istanbul'a dönecekken bir bakarlar turne otobüsü, menajer, organizatör falan hepsi gitmiş ve onlara külüstür bir otobüs bırakılmış. mecburiyetten olsa gerek dumura uğramış olarak o otobüsle yola çıkmışlar ve ciddi bir trafik kazası yapmışlar. tamam sağlam çıkmışlar kazadan ama bu kaza büyük bir değişim, içe dönüş yaratmış ve kadıköy'de bir stüdyo kiralayıp 5 ay boyunca nerdeyse ordan hiç çıkmadan mehmet şenol şişli(mşş)'nin söz(salt şarkı sözü değil bambaşka şeyler onlar) ve müzikleriyle haziran 1998'de (yanlışım yoksa 10 haziran) albümü tamamlamışlar. 


albüm çoğu yönlerden uçlarda seyreder. mesela albüm için daha önce rock müzik albümü yapmamış olan raks müzik'e giderler. kabul görmeyeceğine inanılan bir albüm yaptıkları yetmezmiş gibi, bir de kalkıp kapağa bisiklet fotoğrafı koymak isterler. dönemin popüler müzik kültürüne oldukça tezat kalan bir albümdür yalnızlık mevsimi. ama sonuç olarak albüm çıkar ve kargo'nun kanımca en iyi albümü olmakla kalmaz, çok yönlü değerlendirildiğinde türkiye'de çıkmış en iyi albümlerden biridir.






-yalnızık mevsimi'nin kasedini kasetçiye sipariş etmiştim ve o almaya gittiğim günü çok net hatırlıyorum; albüme yakışır derinlikteydi gök, çıplaklığını gizlemek için bulutlara sarınmışken haline ağlıyordu ya da başka şeylere.


saat geç oldu, uykum var ama deli gibi üşenmesem tüm albümü buraya eklerim. şimdilik sadece "bukalemun"la "sürgün" burda olsun =) 















senin ruhun tüm dünyadır.

iki ayrı kıtaya salıyorum bunları; denizden, karadan, havadan...cehennemin göğünden, cennetin dibinden.
denizi maviye boyayan, düşleri sarmallaştıran düşüncelere.

ve unutmadan hiç tanımadığım melekler kiraladım, benim peşimde koşsunlar diye...


9 Mart 1972 Perşembe

mavi saçlının miskin bitleri

akşamüstü.

mavi saçlı tepesi yerin, geceye özel narçiçeği rujunu sürüp silinene kadar öpücük savururken ona gözü takılanlara, iki ışık öpülmüş gözlerimi alıyor; mavi saçlının asılı kalmış miskin bitleri.

mavi saçlının kıyametiyle birleşecekler fi tarihinde. o zamana kadar tebessümümü yapıştırıp dudaklarıma bekleyecek gibiyim onları. saçları dökülecek yaşlılıktan, kel etin üstünde tek olacak iki sevgili.

iki parlak yıldız var orda. gördüğüm kısa mesafeleri esasen uçsuzluğu bulmuş, değemiyorlar ışıklarına. bense her akşam farkında olarak-olmayarak başımı kaldırıp onları izliyorum; sağ göz bebeğim birine, sol göz bebeğim birine aitmiş gibi; aslında ben de birleşmelerini isterken, tabiatlarının duruşuna uyup bakışlarımla onları ayrı ayrı hapsetmişim gibi ayrı ayrı parlıyorlar gözbebeklerimin içinde, içimde ve kuruyorum hep olduğu gibi; ya?
bir araya gelecekleri anı onlardan daha çok beklediğimden eminim.

kimileri asla bir araya gelmemek için vardır, aynı olsalar da; bir anlığına tek olmaları kıyameti savuracaktır.

kıyamet bir rüzgar gibi gelip savuracak belki de, yarılan yerin en dibine göğü gömecek ve sadece o anki karmaşada dokunabilecekler birbirlerine.




ve bir rüya...

geçen gece, sol taraftakinin kaydığını gördüm... aşağıya.


zaten onları bir ben görmüştüm.