11 Eylül 1971 Cumartesi

anlamadın değil mi?

kadınlarla çocukların en sevdiğim ortak yönü sokak ortasında rahatça ağlayabilmeleri.

çantam o kadar ağır ki omzumda taşıyamadım, elime aldım; aynı bunları yazarken elimi taşıyamayıp ona kızıp söylenmem gibi; ona da söylendim, içinde sen vardın ve o vardı ikinizi de aynı anda çıkartıp ikinizle de yüzleşecektim, ama sen ağır bastın ve daha yolda baskınlığını gösterdin, kim bilir kaç asır sonra, birinizle beynime-kalbime birinizde bedenime etki edecektim, sonra derken senin işini bitirip seni öldürecek ve hayata mum ışığının isleri arasında kaybettiğim seni arayarak devam edecektim. seni öldürmek dışında hepsini yaptım.

-bunlardan haberin yok; beynini çalıştırırsan olacak ama yok, olmayacak, imkanı yok; son körebemizden beri gözlerin bağlı.

hayalimde insanlar oynatırım hep, kişiler gerçek fakat rolleri ve gidişatları kimi zaman farklı olarak. telaşa gerek yok, orada aynı yerde aynı rolde kalacaksın; bundan haberin olmayacak ama orada olacaksın; ne kadar batırsan da.

bak acıtır diye kadının şarkısını açmıyorum, aklıma bu yazı getiriyor; olmayan bu yazı. paravan ardından oynanan oyunu, rollere bürünmüş hayalleri, masalları, yeşilleri, dalgaları, sessizliği, nefes alıp vermeyi, umursamazlığı, önemsemeyi, sevmeyişini, benim de sevmeyişimi, yakınlığımızı ve birleşikliğimizi, sanki bir ruhtan bölünmüş iki parçayız, kendi kozamızda aptallığımızla büyüyoruz derken, seni görüşümü ve gülümseyişi, lanet olsun ikimizde ahmağız, sürünüyoruz, ben sürüyorum ya da.

-anlamadın değil mi?

kadınlar yolda rüzgarla beraber gözyaşları süzüldüğünde sorun olmaz, çocuklar da. istediğimiz olmamıştır bizim, deli gibi onu isteriz. ruhumuz özgür ya ne çok benziyor gözyaşı nedenlerimiz.
ruhumuzda gömülü kıskançlığı çalmaya gelecek bir hırsız yok mu? bir koleksiyoner yok mu? benimkisi çok özel, bu dozu kimse bünyesinde kolay kolay barındıramaz. ya cam fanusta biriktirilmiş hormonlu anı kolajları? alın onları, çalın! hastayım ben, insan davranışlarını büyütüp kılıf giydirmek gözle görünür tek sorunum.

ben ağlarken “çok güzelsin” diyenler vardı. insanlar üzgünken daha mı çekici olur, anlayamadım? ya da daha kırılganlar diye daha mı mühim gelir her şey; etraf ve söyledikleri gibi mesela? yüzümden düşen parçaları ben nasıl toparlayacağımı düşünürken… beraber yıldız sayma hikayesini boşver.

kadın harika şarkısını harika söylüyor…

bir oyuncağa ya da şekere tav olsam ne güzel olurdu; küçük bir ayı, barbi bebek, uçan balon, salıncak, kaydırak, şeytan uçurtması, legolar, çikolata, lolipop, jelibon… normal şartlarda hepsi kabulüm.  ama işte insan büyüyünce istekler de, hayal gücüne, beynine, bedenine ööfff ne bileyim gelişme gösteriyor işte; ben gibi, seni istemem gibi. yetmiyor. mutlu etmiyor.

çiçek dürbününden bakıyorum ben yine, dünya daha renkli, renkler daha özgür olsun diye. gözyaşı grisi damlıyor görüntüme; gri ya, belirsiz ya…

göz ucuyla saati hesaplıyorum ve son öpücük!

-02:45 ve elveda…









kadın harika şarkısını harika söylüyor…

1 yorum: