13 Eylül 1971 Pazartesi

birkaç parça siyah

saat… günün renkleri karartıcı saatlerinin kol gezme vakti… oldukça ilerlemiş.

beraber yolda yürüyoruz. sürekli aynı yerde, aynı yere, aynı şekilde bağlanmış siyah bir köpek var ve biz yine onu görüp irkiliyoruz. civarında üç siyah kristal... göz yaşı olarak mı doğup taşlaştılar, yoksa bir kadının kopan kolyesinin daha fazla birbirlerinden ayrılmamak için rüzgara karşı koyan taşları mı onlar? iki adım ilerde bir tane daha, yoldaki çukura düşüp kaybolanların geri dönüşünü bekler gibi. ve şimdi o dört kristali çantamdan çıkartıyorum sessizce, masama bırakıyorum. farkında değilim, biri yine ayrı kalmış.
işte tam karşımdalar. hepsi…
güçlü, siyah köpeğin sahip olduklarına rağmen özgür olamama göz yaşı mısınız siz? iç rahatlatmaktan başka işe yaramayacaksınız diye mi sertsiniz; kendinizi mi koruyorsunuz böylece? ya renginiz? neden siyahsınız siz? kimsiniz?
yoksa sadece siyah mısınız?

3 yorum:

  1. Siyah olmalarına aldanma sen onların. Günün ışıklarını içine soğurmuş parlamaktalar. Hani Senegalli sohbet arkadaşımızın esmerliğinin yanı sıra uzaktan da olsa parlayıp farkedilen gülen gözleri gibi gecenin karanlığında farkettiğimiz
    siyah kıristaller de paylaşmışlıklarımızın bir anısı olarak yansıyacak geleceğe..........

    YanıtlaSil
  2. Yalnızca ay var, karanlıkta belli olan. Med-cezirlerimi dengelemeye çalışıyorum bir yandan da konuşurken. Ayın ışıltısı yakamozları parlatıyor.Yakamozları sayabiliyor, dokunabiliyoruz onlara. Dört köçük yakamoz. Gel-gitlerimi alıyor benden parıldıları dört küçük ve siyah...

    YanıtlaSil
  3. kimi anlar kendilerine küçük gelen kalıplarında tüm harikalıklarını cömertçe sunan küçük şeylere büyük anlamlar yüklüyoruz; bir yaprak gibi, bir çift samimi bakış gibi, kalpten gelen bir tını gibi, dört küçük mutluluk gibi. =) yoksa bizim mi ruhumuz büyük de henüz bunu seçemedik?

    =)

    YanıtlaSil