11 Ağustos 1971 Çarşamba

çocuk oyunu

bundan yaklaşık 20 sene önce, duran bey’in yerinde duramayıp çalışmak için yurtdışına gittiği zamanlar… işte o zamanlar hayatımın en eğlenceli zamanlarıydı diyebilirim. okul yok, sen ufaksın dünya kocaman, hemen büyümek tek derdin, bulunduğun ortam gayet renkli, hayal gücün en uçlarda. o günlerle ilgili ne varsa hep kırık beyaz bir tülün ardından görünüyor şimdi. ve genelde insanların yüzlerini hatırlamıyorum. sanırım o zamanlarda da kolay kolay kimsenin yüzüne bakamıyordum. hıımmm ya da şu ihtimaller daha ağır basıyor; boyum kısa olduğu için göz hizam onların bacak seviyesindeydi ve yüzlerine bakmak için başımı kaldırmaya üşeniyordum :p bir diğeri, sürekli bir şeyle uğraştığım için insanlara bakmaya vakit olmuyordu :d  tabi vazgeçilmez çocukluk karakterim dedemdi! alaca karanlık kuşağı… pazar gecesi ve parliament sineması… sağ olsun karakter gelişimime büyük katkısı var :|

hala içinde yaşıyorum sanki o anın…

pazar gecesi. parliament sineması’nda çocuk oyunu, nam-ı değer chucky var. dedem televizyonun karşısına oturmuş, bacak bacak üstüne atmış, elinde kumanda. ben, ablam ve kuzenim de heyecan, korku ve merak dolu gözlerle annemizin arkasından başımızı ara sıra kaldırıp televizyona bakıyoruz. ben uyanığım; başımı kaldırıp gözlerimi kapatıyorum, sonra hafif aralayıp bakıyorum. kirpikler araya girince daha az korkunç oluyor :p

-    - he he heee… bakın bakın napıyor. bak bak bebeğe bak hahhaahahaa… bak adama napıcak şimdi…

parlayıp kararan televizyon ışığı altında, elinde genellikle cebinde sakladığı kumandasını sallayan dedem, onun kahkahaları ve şimşekli bir gecede topal topal ilerleyen bebek! yandığı halde ölmeyen, tek gözü mangır gibi açık bebek! boyu kadar bıçakla kimsenin gözünün yaşına bakmayan bebek!
allahım allahım hayatımın gecesiydi :s

tabii… sen altı yaşlarında bir çocuğu öyle şeyler seyrettirirsen hayatı yamuk gider :p

yatacağım zaman, gözleri onunkine benzeyen bir bebeğim de dahil olmak üzere, ne kadar bebeğim varsa baş ucuma boy boy dizerdim. hepsi de yatınca gözleri kapanan ayakta açılanlardandı ve ben yatarken hepsinin gözleri açık olurdu. bende yattığım yerden bana bakıyorlar mı, bana ne yapacaklar, şuradaki hareket mi etti ne? diye diye uyurdum ve gece de rüyamda onları görürdüm. mazoşistlik o zamanlar da baş gösteriyormuş :|

aradan zaman geçti, büyüdüm, oyun hayatıma barbie bebekler de dahil oldu. bebek sayısı artınca sorular da çoğaldı tabi:| benden intikam alacaklar mı? işte bu en gözde sorumdu.  :|

o pazar gecesinden sonra yıllar yıllar devrildiğine göre ve ben büyümeye devam ettiğime göre…
evet, hala korkuyorum :s

dün gece, yeni evde saat 3 civarı… tabiat ana havayı fırtınaya çekiyor ve evde tek çıtı, ayak pırstıklarını, özetle yaşam belirtisini gösteren benim;  tek ışıksa sokak lambasınınki. nefes almak için pencereyi açıyorum. insanlar hala yaşıyor; çatal kaşık sesi, konuşma sesleri, kahkaha sesi, kısa süreli bir klasik müzik melodisi derken günün son sesleri havaya kendilerini kazımaya çalışıyor. fırtına hazırlığıysa son sürat devam ediyor; evin karşısındaki ağacın dalları mikser gibi göğü karıştırırken, bulutlar kusmaya usul usul başlıyor. aşağı kaldırıma bakıyorum ve dalga dalga dans edip benle dalga geçmemesine şaşırıyorum. sanırım ona daha yakınım diye beynimde sakin.  

-     - yeter bu kadar hava.

başımı odaya çeviriyorum ve terk edilmiş. hafif sarı ışıkta masum ve yalnız duruyor. ama… oda kapısı aralık. birisi buraya yerleşmekle, terk etmek arasında gidip geldi mi yoksa? olduğum yerde kımıldamadan aralık kapıdan uzun koridorun karanlığına bakıyorum. bir silüet bana bakacak birazdan. tamam tamam fazla cesur değilim ve gözlerimi çevirip, kapıya yaklaşıyorum; tek derdim onu kapatıp bu heyecanı sonlandırmak. 

-     - eee? koridorun sonunda, duvara vuran o anlamsız silik sarı ışık ne?

usulca kapıyı kapatıyorum ve uslu uslu yatağıma giriyorum. 

-    - bu gece bu evde ilk yağmurum.=)


 

2 yorum:

  1. Işığın üzerine üzerine gitmen gerekiyor artık;neden mi, filmlerin sonunda ruhun paramparça olsada bütün bir bedenle sapasağlam duruşun her defasında bunu belletmeliydi sana, bu evindeki ilk yağmurlu gecenin gününü de unutma! Ürküten bir yağmur fırtınası sonrası eve varış ne kadar da güvenli, yazın ilgi çekici olmakla beraber oldukça güzel.. başarılarrrrr

    YanıtlaSil
  2. Yağmur damlalarıyla beraber dimağından birbiri ardına kayıp gelen sözcüklerin kendini ne de güzel tanılıyor. Tanılamandaki neden sonuç bağlantısı da çok güzel; tebrikler...

    YanıtlaSil