1 Haziran 1973 Cuma

bunun bizimle ne ilgisi var ki?

yaşanacak o kadar şey varken, yapılacak sayısız iyilik, güzellik varken; evet hayatıma bakınca genel anlamda çoğu şey iyi giderken, başımı dışarıya çevirdiğimde neden yüzüm düşüyor; neden, bugün birkaç saat önce tesadüfen okuduğum bir yazıya kadar hiç gülümseyemedim?
son zamanlarda dışarıya baktığımda, aklıma dimdik realistliğiyle "kabare" müzikali ve sally'nin safça söylediği "yani politika mı? ama bunun bizimle ne alakası var ki?" sözü geliyor. sahi ya olanların bizimle ne ilgisi var ki? 

sayın püsürler dahi "olanların bizimle ne ilgisi var ki?" deyip, tek bir laf etmeden satın aldıkları insanların oylarıyla sahip oldukları ama parasını tüm halkın verdiği, tuttukları etten duvarların güvenliğinde arabalarına binerken ne düşünüyorlar acaba? 

misal, milli eğitim bakanlığı'nın okul yapmak için yer bulamıyoruz demesine karşın, residence (tdk koş yetiş! bu "residence"a türkçe karşılık bul, aldı aşını gidiyor.), "avm" (konuşma-yazma tembellerinin ürünü bu da.), (başka ne kaldı, heh!) otel yapmak için yer bulunabiliyor. milli eğitim bakanlığı'nın dediğinden yola çıkarsak, acaba devletin o arazilere okul yapaya parası mı yok, gönlü mü yok? hadi okulu geçtim, yamuk yumuk beton yığınlarının arasında iki büklüm, egzozkeş olduğumuz, insanlarının kapılarının önündeki ağaçların köklerine boya, çamaşır suyu döktüğü, minibüsleriyle-kamyonlarıyla erebildikleri dalları sanki bir gün kendi kolları-bacakları hiç kırılamayacakmışcasına kırdıkları şu şehir de, insanlara hizmet için, kamuya açık yerler neden yapılmıyor? alışveriş merkezleri var ya, unutmuşum. her şeyin hazır sunulduğu, klimaların her mevsim yığma insan eti kokusunu devir daim ettiği ve dolu dolu reklam olan "avm"ler. bilemiyorum ya, sırtımda güneşi hissetmeden huzurlu olamadığımdan belki bu tavrım. ama öyle işte. neticede "insana hizmet" diye, para harcamaya iten bir düzen var ve hızla ilerliyor. sonraki senelerde yeşil alanlar sadece otellerin, "residence"ların parklarında bahçelerinde, sadece belli bir kesime hitap eder olacak gibi. 

ama yok ya... şunu aklım, mantığım almıyor; neden oturulup konuşulmuyor? neden bir orta yol bulunmuyor? bu dediğim taksim'deki mevzudan ibaret değil, geneli kastediyorum. neden yapılanlara karşı fikir beyan edilince tepkiler kırıcı hatta yıkıcı oluyor? "demokrasi" olarak bilinen tabir, neden birkaç harften ibaret kalıyor? insanların düşünmesi, hakkını savunması, fikrini belirtmesi kadar harika bir şey yokken, neden farklı düşünen şu bir avuç insan mekanikleştirilmeye çalışıyor? örnek vermeye gerek görmüyorum, zaten aleni. sokağa çıkmaya ya da gazetelere göz gezdirmeye de gerek yok; okullarda da aynı şey, arkadaş çevresinde de aynı şey, kimi evlerde de aynı şey. blogger'da bile var. farklılık istenmez, fikrini söylemekse sürüden ayrı koyar (liseden yaram var, gocunuyorum :p).


hadi hep beraber sally olalım, eğlencemize bakalım. hem yakında nur topu gibi bir nükleer santralimiz de olacak, daha ne isteyebiliriz ki?
"-hayat bir kabare dostum, kalk gel kabareye."





1 yorum: