10 Kasım 1972 Cuma

işimi seviyordum...



öyle ki işim ve ben, birbirimize iki sene dayandık. hayatımı düzene sokmak, yeni bir uğraş, cep harçlığı, 
yeni insan türleri tanımak gibi gibi uzatabileceğim bir sürü düşüncenin peşine takılmış gitmişim ve bakmışım ki bir etüt merkezinde danışmanlık yapıyorum. 



ilk başlarda, insanların doğal davranışları baya enteresan gelirdi, sürekli gülümsetirdi; sonradan 
rutinleşti. 

ilk başlarda, şimdi yolda giderken olduğu gibi ısınmak ya da zevk olsun diye değil, geç kaldığım için koşarak giderdim; zamanla önceliklerim değişime uğradı.



ilk başlarda, tonla film karesi kollarımdan çekiştirdi ve bu arsızlıkları hep devam etti; en çok sürükleyeni "sapık" filmine aitti.

ilk başlarda, veletlere tahammül sınırımı kestiremiyorken, zaman içerisinde melekler kadar yumuşak biri olabilirliğimi öğrenmiş oldum. 

ilk başlarda, yazma hevesiyle kaynayan dört kişinin haftalık etkinliği olarak "blog yarışları" başladı; sonrasında şahsıma münhasır logosuyla "gün-se" yayıncılıktan kitabımız çıktı.

ilk başlarda, eğleniyordum; sonrası da öyle oldu.



emek o gün gelmediyse...
seda:(*numarayı çevirir, çalma sesini duyar...)
cevdet bey:(*enerjik ses tonuyla...) -iyi günler etüt merkezi!
seda:(*kavram ve kişilik karmaşasına girmiştir, ne diyeceğini bilemez; iki saniye sonrasında iletişime hazırdır.)-merhaba cevdet bey, emek bugün gelmedi... 



her varlığın bambaşka bir dünya olduğu görüşünde olduğumdan, böyle bir yer insanları gözlemlemek için iyi fırsattı diyebilirim; daha doğrusu çoğunlukla çocukları. hayal güçlerine hayranlığım su götürmez ya, kutuma onlardan baya bir şey attım. 


kubi'den seda'ya...
tosuncuk polat'ın anlattığı kedili, kavgalı kurgu hikayelerini; berkay'ın koşturup koşturup "seda ablacım seni çookk seviyoruuummm!" diye üstüme yapışmasın; akıl küpü ezra'nın meraklı sohbetlerini; hafta sonları ayberk'le ordan burdan muhabbet etmeyi, şiir ve yazılar konusunda kendinden emin fikirlerinden istifade etmeyi; haftanın 5 günü emek'le sohbet edip, ödevlerinden arta kalan zamanlarda adam asmaca ya da kart oynamayı; yaratıcılığı hat safhadaki, ön iki dişi henüz çıkmadığı için daha da sevimli olan kubilay'la resim yapmayı; "süslü kız" meliha'nın her gün farklı bir kıyafet kombinasyonuyla bizi şaşırtmasını; sağ kolu kırık olan enes ve sol kolu kırık olan ikizi esat'ı; yaşından oldukça farklı davranışlarıyla gülümseten yiğit'i; tüm çabalara rağmen derste öğretmeni dışında kimseyle konuşmayıp, bıyık altından gülmeyi, ara ara da pes edip mekanik sesiyle en fazla iki kelimelik cümle kuran ulaş'ı; türkçe'yi fransızca gibi konuşan eren'i ve şu an aklıma gelmeyen ama "seda abla"sı olduğum tüm çocukları çok özledim.


kabul ediyorum bu yazı baya gecikti, ama ne zamandır kafamı kurcalıyordu; sanki yazmam gerekiyormuş gibi... eehhhe gerçekten de gerekiyormuş; bahsetmediğim tonla şeye rağmen şu an kafamın kurcalanan bölümü hamakta sallanıyor. =) 


ve birkaç küçük şey... gün-se yayıncılık'ın logosunun son hali, kitabımızın fotoğrafı, iki güzel not, 2011 yaş günü hatıram, emek'in benim bir günümü anlatan çizimleri; altlarındaki ifadeleri resimleri kendisi tanıtırken kullanmıştı ve son olarak tarayıcıdan taranmış bir el; emek'in eli. =)






seda, telefonda konuşurken.


seda, emek'le konuşurken.


seda, bir şeyler yaparken.


seda, birilerini ikna ederken.


seda, başka çocukları dövmesin diye emek'i tutarken.


seda, kahve içerken.


seda, emek'le ödev yaparken.


seda, bir şeyler yazarken.
seda, bilgisayarda bir şeyler yaparken.




masamdaki sürpriz gofretin üstündeki not. =)


















logomuzun son hali. =)






















bir ada ritüeli benim yaş günü hediyelerimdendi...
emek'in eli




7 yorum:

  1. her şeye rağmen çokk çok güzeldilerr... yazını okurken bazılarının ne kadar da uzakta kaldığını üzüntüyle, özlemle daha çokk hüzünle düşünüyorumm
    logoyuu değiştirmişsin ,öyle diyorsun , şu an okuldayım evde aylardır girmiyorum nete yarın kitabı getirip karşılaştıracağım, bizlerden pek bahsetmesen de ya da üstü kapalı azıcık değinsen de o yazının her harfinde , noktasında bizlerin, benim olduğuna eminimm, yaşantımın güzel ama bir o kadar da çok zor anlarını yaşıyordum o zamanlar, geriye kalanlar sa bir kitapta baki, hoş sedalarsa gök kubbenin kuması hatıralarda sanki, uzun zamandır girmedim bloğa, arada ziyaret ettiğimde kimsenin yazmadığını görüp, üzülmüyor değildim, az önce yazını gördüm epey mutlandım, dar vaktin aralığına sığdırıp okuyabildim , ertelemek olmazdı, birazdan bir gurup çocukla bu defa küçük olanlarından , tiyatroya yollanacağızz. kendine iyi bakk benim yazar- yayıncı arkadaşım, dert ortağım kendine iyi bak...

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim hocam. =) içinde olduğunuz yoğunluğa karşı yazımı okumaya fırsat bulmanıza ve yorumunuza çok sevindim. benim de buralara pek uğradığım söylenemez ya, ne yazıyorsam orada-burada dağınık müsveddelerde, çoğu da her zaman olduğu gibi kurguda takılmış olarak kafamın içinde; zaten bir süredir olduğu gibi yine cinayet öyküleri dolanıyor oralarda :p
    yayınevimizin logosunuysa değiştirmedim; tek başıma buna yetkim yok. =) kağıt üzerine çizimden bilgisayar ortamına aktarıldığı için öyle dedim sadece.


    ama şimdi o iki seneye bakıyorum da gerçekten dolu dolu bir dönemdi. ve bu yazıda da, ben kendimi ne kadar geri markajda tutmaya çalışıp süreci ve küçük arkadaşlarımı ön plana aldıysam, o dönemde hep beraber zamanı paylaştığım arkadaşlarım ve sizi de yanımda tuttum. her ne kadar geçmişe karşı bir iç dökme gibi olmasını istediysem de, bildiğiniz gibi duygularımı fazla heyecanlı yaşadığım için küçük çizim ve notları elime alınca ortaya bu derece bir metin çıktı. =) "dedik ki", "blog yarışları" aday yazılarım, adıma yazılmış küçük notlar ve çizilmiş resimler, fotoğraflar, kat kat siyah bluzum, papatya tacım, bana verdiğiniz hediyeler elle tutulur olarak o dönemden aklıma gelenler ama özlediğim anlar öyle çok ki. sizden de kendime baya bir şey katmışım, tarafımca sık sık anılıyorsunuz. =)

    YanıtlaSil
  3. sitem değildi bizle ilgili olanlar ,bizin de içinde olduğunu hissettiğimi anlatmaya çalıştım, ben de yazamıyorum kurgular çok beyinde dönenip duruyorlar kimi unutuluyor, sanki o günlere ihanetmiş gibi geliyor yazmak, yani coşkumuza, nasıl da mutluyduk yarışın okuma günlerinde, kitabımızı hazırlarken, biraz da kırgınlık yaşama yazmamama sebep,düşünsene biz yerde bulduğumuz üç kirli kibrit denine, beş altı kara boncuğa hikayeler dizmişiz :)metin çokk güzel bilirsin yazılarını seviyorum bazen yola çıktıklarında nereye varacağını yanlış kestirsem de yola varınca bütünü yakalayabiliyorum sevgilerrr:)

    YanıtlaSil
  4. "eee şey... bu etkinliği bir yerden tanıyor gibiyim. :|" demişsiniz. Söyleyin de önceden yapılmışsa hemen durduralım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yok yahu olur mu öyle şey =) fikirler birbirine benzer zaten =)
      kaldı ki fikir olarak güzel uygulamada süper bir şey şu metin yarışı olayı; sende ödüllendirmişsin daha aksiyonlu olmuş =)

      zaten bende katılıcam yarışmaya, e tabi ilham tarafından beklediğim vahiy gelirse =)

      Sil
  5. Acayip bi çocuktu bu emek ya :), kızgın suratlı... bu arda şu çiçekli taçı sana kim hediye etmişti acaba :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çocuk ne yapsın? belki de fen derslerini sevdiremedin. :p

      tacı vereni de unutmadım!! tacı verişini de unutmadım =)

      Sil